NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
زُهَيْرُ
بْنُ حَرْبٍ
حَدَّثَنَا
حَجَّاجٌ
قَالَ قَالَ
ابْنُ
جُرَيْجٍ يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
أَطِيعُوا اللَّهَ
وَأَطِيعُوا
الرَّسُولَ
وَأُولِي
الْأَمْرِ مِنْكُمْ
فِي عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
قَيْسِ بْنِ
عَدِيٍّ
بَعَثَهُ
النَّبِيُّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي
سَرِيَّةٍ أَخْبَرَنِيهِ
يَعْلَى عَنْ
سَعِيدِ بْنِ
جُبَيْرٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
ibn Cüreyc dedi ki:
"Ey inananlar,
Allah'a itaat edin. Rasûle ve sizden olan (halifelere, hakimlere, âlimlere, hak
ve adalet üzere olan) emir sahibine itaat edin..."[Nisâ 59] (âyet-i
kerimesi) Abdullah b. Kays b. Adiyy (hakkında indi) Nebi (s.a.v.) o'nu bir
seriyye de gönder(miş)di. Bana bunu Ya'la, Said b . Cübeyr'den O da îbn
Abbas'dan naklen haber verdi.
İzah:
Buhâri, tefsir,
suret'un-Nisâ; Müslim, imâre; Nesâi, bey'at
Ulu'l-emr: Buyruk
sahibi sözü geçerli olan kişi demektir. Bunun devlet başkanı, vâlîler ve daha
genel anlamıyla yöneticiler olduğu âyetin siyakından anlaşılmaktadır. Fakat Ibn
Ab-bas'a dayanan bir görüşe göre buyruk sahipleri din bilginleridir.
"Onlara emniyet ve korku haberi geldiği zaman, onu hemen yaytverirler.
Halbuki bunu, Rasûle ve aralarındaki emir sahiplerine götürselerdi, içlerinden
işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar onun ne olduğunu bilirlerdi”[Nisâ 83]
mealindeki âyet-i kerimeden alimlerin de ululemr olduğu anlaşılmaktadır. Fahr-i
Râ-zi'ye göre buyruk sahiplerinin hail ve akd denilen ittifakları bütün ümmeti
temsil ederek kitap ve sünnetten başka başlıbaşına bir delil teşkil eden ehl-i
icma olması gerekir. Ulemâya, ümeraya, hukemaya itaat ise, Allah'a, rasûlüne ve
hal ve akd sahiplerine itaattan kaynaklanan ve ona bağlı olan bir itaattir.[bk.
Yazır M. Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, II, 1377.] İbn Kesir de ulema olsun,
ümera olsun bütün buyruk sahiplerinin ululemr olduğunu söylüyor. Hanefi
ulemasından Aynı âyet-i kerimede geçen "ulu'l-emr = emir sahipleri"
hakkındaki görüşleri onbir maddede özetlemiştir:
1. Âmirlerdir. Ibn
Abbas (r.a.) ile Ebu Hüreyre, İbn Zeyd ve Süddî bu- görüştedirler.
2. Hz. Ebû Bekr ile
Ömer (r.a.) dir. Hz. İkrime bu görüştedir.
3. Tüm sahabedir.
Mücâhid (r.a.)'in görüşü budur.
4. Dört halifedir.
Sa'lebi, Ebu Bekr el-Varrak'ın bu görüşte olduğunu söylemiştir.
5. Ata (r.a.) e göre
ise, âyet-i kerîmede geçen ulu'l-emr sözüyle kas-dedilen Muhacirler ile
Ensardır.
6. Sahabe ve tabiûndur
7. İbn Keysan bu kelimeyle
kasdedilen halkı idare eden akıllı kimselerdir.
8. İlim adamları ile
fıkıh ulemasıdır. Cabir b. Abdillah ile Hasan el-Basri ve Ebu'l-Aliyye (r.a.)
bu görüştedirler.
9. Seriyye
kumandanlarıdır. Meymun b. Mehran, Mukâtil ve Kelbi bu görüştedirler.
10. Mücâhid'e göre
Ulu'l-emr tüm ilim adamları ve Kur'an alimleridir. İmam Mâlik de bu görüşü
tercih etmiştir.
11. Liyakatlerinden
dolayı bir iş başına getirilmiş olan herkes Ulu'l-emr'dir.[bk. Aynî,
Umdetu'l-kâri, c. XVIII, 176.] Buhari şârihi, Aynî de bu görüşler içerisinde
son görüşü tercih ederek "Sahih olan da budur" demiş ve Buhârî'nin de
bu görüşte olduğunu ifade etmiştir. Ancak Allah'a veRasûlüne itaat mutlak
olmakla beraber, ulu'1-emre itaat mutlak değildir. Bazı kayıt ve şartlara
tabidir. Bu mânâyı ifade için Cenab-ı Hak, Allah'a ve Rasûlüne itaati ayrı ayrı
zikrettiği halde ulu'l-emr için ayrıca
“ = itaat ediniz” buyurmamış, ulu'1-emre itaati, Rasûlüne atfen bağlı
olarak zikretmiştir. Bu atıf şundan dolayıdır. Eğer Ulu'1-Emr sizden ise, yâni
müslümansa, iktisâdi, sosyal ve toplum hayatının her noktasında Allahm
emirlerine göre hüküm veriyor, Rasûlullah'ın sünnetine bağlı kalıyorsa, idare
ediş şekli Allah'ın Ahkâmı ve Rasûlullahın hayat tarzıyla çatışmıyorsa itaat
ediniz. Bunun aksi ise Tâğûtlar ve saptırıcı ve idarecilere yaranmak için yağ
çeken âlimlerdir ki onlarda idareci ve âlimdirler. Eğer idarecinin vasfı Tâğut
ve bu tür alim kavramına uygunsa onlarada isyan etmek bir mü'min üzerine
farzdır.
Burada şâyân-ı dikkat
olan kayıtlardan birisi de mü'minlere hitaben
kaydıdır ki mânâsı vazıhtır. Mü'minlerden olmayan ulu'1-emre itaat dînen
vâcib kılınmamıştır.[Yazır M. Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, II, 1374-1375.]
Yine Aynî'nin
açıklamasına göre, Davûdî bu âyetin Abdullah b. Hu-zafe hakkında indiğini ifâde
ederek Abdullah b. Abbas (r.a.) dan gelen rivayeti reddetmiş ve bu rivayetin
Hz. Abbas'dan rivayet eden râvilerden biri tarafından yanlışlıkla tahrif
edilerek değiştirilmiş olabileceğini savunmuştur. Davûdî'nin bu mevzudaki
görüşü şudur: Abdullah b. Huzafe'nin başından geçen bu mevzu ile ilgili
olayda[bk. 2625 no'lu hadis.] Rasûl-i ekrem askerlerin ona isyan etmesini hoş
karşılamamıştır. Binaenaleyh bu ayetin Abdullah b. Huzafe hakkında indiğini
iddia etmek, âyeti indirilmiş gayesine zıt bir yönde tefsir etmek olur.[bk.
Ayni, Umdetu'l-Kâri, XVIII, 177.] ancak
Davûdi'ye şöyle cevap verilmiştir: "Abdullah b. Huzâfe kıssasından murad,
"Eğer bir şeyde
münakaşa ederseniz onu Allah'a ve Rasûle ar/ediverin" âyetidir. Hz.
Abdullah'ın seriyyesine gereken de bu idi. Kendimizi ateşe atalım mı atmayalım
mı diye münaza'a ederken meseleyi Allah ve Rasûlüne irca edeceklerdi. Onlar
bunu yapmadılar, âyet onun için inmiştir."[Davudoğlu Ahmed, Sahih-i Müslim
Tercümesi ve Şerhi, VIII, 708.] Bu mevzuda İbn Kesir de şunları söylüyor:
"Allah (c.c)'a itaatten murad, Kur'an-i Kerim'in hükümlerine uymak; Nebie
itaatten murad, sünnete riâyet etmek; ulu'l-emr'e itaattan murad, Allah'ın
emirleri doğrultusundaki emirlerine uymaktır"[bk. İbn Kesir,
Tefsirü'l-Kur'an'il-azîm, (Beyrut, 1969 Darul Marife), 518.] Rasûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in;"Her kim Ulu-lemr'e (halifeye) itaatten bîr el kadar
ayrılırsa, kıyamet gününde Allah (c.c.)'a fiili hususunda lehinde hiç bir
hücceti olmayarak kavuşacaktır. Her kim de boynunda (halifeye) bey'atı
olmayarak ölürse cahiliyye ölümü ile ölür”[Müslim, imâre] buyurduğu sabittir.
İmam Ebu Muîn en-Nesefî, "Üzerimizde İslam devlet başkanı olan imam
(ululemr'i) görmeden bir günün geçmesi caiz değildir. İmam devlet başkanı olan
halifedir.
İmametin hak olduğunu
kabul etmeyen kimse kafir olur." demiştir.[İmam Ebu'l-Muin en-Nesefî,
"Bahru'l-Kelam fi akaidi ebli'l-îslam" (Konya 1977) s. 179.]